23 Mart 2010 Salı

Ancak bir Türkün aklına gelebilir...

Alkol zihni açıyor..

Yurdum  insanı alkollü olarak Boğaz sefasından evine dönerken,Beylerbeyi'nde trafik ekipleri tarafindan alkol kontrolü için araçkuyruguna sokulmus. Sirasinin gelmesini beklemeden motoru stop edipinmis, arka koltuga geçmis... Derken öndeki araç gitmis. Trafik polisigelip, arka koltukta oturan bizimkine, 

'Beyefendi, soförünüz nerede?
Aracinizi ilerletin' demis.
Bizimki de saskin ve üzgün bir ifade ile cevap vermis:
'Memur bey, ben de saskinim. Siz bizi alkol kontrolü kuyruguna sokunca, benim soför araci birakip kaçti. Demek alkollüymüs.' 

Trafik polisi sasirmis. 'Siz geçin direksiyona. Araciniz yolu tikiyor',demis. 
Bizimki, 'Olmaz, ben alkollüyüm. Araç kullanamam' diyedirenince, polis 'Ziyan yok. Bu defalik görmezden geliriz'  diyezorlamışlar. Zorla direksiyon basina geçirmisler. Trafigi açtigi için tesekkür de etmisler

18 Mart 2010 Perşembe

YUMURTA AKI....

Hiçbir zaman bunu kullanmak gerekmeyeceği düşünülür, ama gerektiğinde. ..
Yumurta akı kullanılarak yanıklar basit ve etkin biçimde tedavi edilebilir.

Bu yöntem itfaiyecilerin eğitimi sırasında ders olarak verilmiştir

Bir yanık meydana geldiğinde, kapsadığı alan ne olursa olsun ilk yardım, etkilenen alanı sıcaklık azalıncaya ve deri          tabakalarını yakmayı bırakıncaya kadar soğuk suyun altına tutmak ve sonrasında bu bölgeye yumurta akı uygulamaktan oluşmaktadır.

Bir kimsenin elinin büyük bir kısmı kaynar su ile yandığında, duyduğu büyük acıya rağmen elini soğuk su musluğunun altına tutmuş ve sonrasında 2 yumurta kırmış, aklarını ayırmış ve çırpmış ve elini içine daldırmıştır.

Eli o denli yanmış durumdadır ki yumurta akı uygulanır uygulanmaz derisi kurumuş ve yumurta akı bir film tabakası oluşturmuştur.

Daha sonra bu kişi yumurta akının doğal bir kollajen (bir tür albüminoid) olduğunu öğrenmiş ve en az bir saat boyunca eline tabaka üzerine tabaka gelecek şekilde yumurta akı uygulamıştır. Öğleden sonra hiçbir acı duymaz olmuştur. Ertesi sabah yanık bölgesinde nerdeyse belirsiz bir kırmızımsı leke kalmıştır. Elinde sürekli ve feci görünüşlü bir yara izi kalacağını düşünürken 10 gün sonra geride hiçbir yanık izi kalmamış ve hatta deri eski normal rengine yeniden kavuşmuştur!

Yanan bölge yumurta akında mevcut ve aslında vitamin dolu bir plasenta (etene) olan kollajen sayesinde tamamen yenilenmiştir.

Bu ileti herkes için yararlı olabilir, başkalarına da gönderiniz.

15 Mart 2010 Pazartesi

Platonik aşk, Mantık evliliği ve Aşk bu kadar mı güzel tanımlanır.


Tabiatın Geometrik Düzeni


Tabiatın Geometrik Düzeni 
1. Fibonacci  (1170-1240)
Fibonacci orta çağların büyük matematikçilerindendir. İtalya’da Pisa’da doğmuştur.  Kuzey Afrika’da Berber Araplardan eğitim almış ve Akdeniz bölgesinde seyahat etmiştir. Bu gün kulandığımız 1 2 3 4 5 6 7 8 9. ve 0 şeklindeki rakam dizinini Avrupa’ya “Liber Abbaci” adındaki kitabında öğretmiştir. Avrupalı matematikçiler bundan sonra ilk okulda öğretilen dört işlemi yapmaya ve  bu sistemi kullanmaya başlamışlardır.
Fibonacci serisi:
Her bir rakamın kendisinde önce gelen rakamla toplanması ile oluşturulan seriye Fibonacci serisi denir.  Deneyiniz: 1+1=2, 2+1=3, 3+2=5, 3+5=8  …………….vs :
 1, 1, 2, 3, 5, 8, 13, 21, 34, 55, 89, 144, 233, 377, 610, 987, 1597, 2584, 4181,
İşin insanı şaşırtan yönü bu serinin doğada kendisini sıkça göstermesidir: (Örneğin  Çiçekler, Deniz Kabukları, Bitkiler, Yapraklar vb) Öyle ki bu sanki önde gelen bir doğa yasası gibi görünür.
Birkaç örneğe bakalım:  
Çiçek Yaprakları (Taç Yaprakları)
 1 rakamı: Tek yaprak ...
 

beyaz kalla zambağı





2 Rakamı: İki yapraklılardan çok yoktur ..ama örneğin … 

 

 

sütleğen


3 Rakamı: Üç yapraklılar daha yaygın....



 

trilyum


5 Rakamı: Beş Yaprak – yüzlerce türü vardır 



 



8 Rakamı: Sekiz yapraklılar beş yapraklılar kadar yaygın değil ama var……..

 

Kan otu


13 Rakamı, ... 
 
Kül  çiçeği
21 ve 34 Rakamı  Yapraklı çiçeklere oldukça sık rastlanır.  13, 21, 34, 55 or 89 Yapraklı papatyalar çoktur.. 

 

21 Yapraklı papatya

 Sıradan görülen kır papatyalarının 34 Yaprağı olur ... 
Papatyalar da büyürlerken her dal Fibonacci serisine uygun yükselir
Şimdi Ay Çiçeğine bakalım:
İşler daha garipleşiyor: Eğer şekildeki modelde saat yönünde olan ve saat yönünün tersinde olan sarmalları sayarsanız Fibonacci serisindeki 21 ve 34 sayılarını elde edersiniz ki bu sayıların oranı “Altın Oran”dır. Şimdi bakalım doğada çok çok rastlanan bu Altın Oran ne?
Altın Oran:
Bir doğru parçasını iki parçaya bölelim: Bir parçası 1 birim diğer parçası x birim olsun.
Bu durumda 1 birim olan parçanın x birim olan parçaya oranı ile x birim parçanın tamamına oranı eşittir. Yani;

tir ve buradan altın oran sayısı bulunur: 

İnsan vücudunda Altın Orana verilebilecek ilk örnek; göbek ile ayak arasındaki mesafe 1 birim olarak kabul edildiğinde, insan boyunun 1,618'e denk gelmesidir.
Bunun dışında vücudumuzda yer alan diğer bazı “Altın Oran”lar şöyledir:

Parmak ucu-dirsek arası / El bileği-dirsek arası,
Omuz hizasından baş ucuna olan mesafe / Kafa boyu,
Göbek-baş ucu arası mesafe / Omuz hizasından baş ucuna olan mesafe,
Göbek-diz arası / Diz-ayak ucu arası.
Parmaklarımız üç boğumludur. Parmağın tam boyunun ilk iki boğuma oranı altın oranı verir (baş parmak dışındaki parmaklar için). Ayrıca orta parmağın serçe parmağına oranında da altın oran olduğunu fark edebilirsiniz.
2 eliniz var iki elinizdeki parmaklar 3 bölümden oluşur. Her elinizde 5 parmak vardır ve bunlardan sadece 8'i altın orana göre boğumlanmıştır. 2 3 5 ve 8 Fibonacci sayılarına uyar.
İNSAN KOLUNDA
Şekilde görüldüğü üzere elimizin dirseğimizle bileğimiz arasında kalan bölgeye oranı 1,618 dir. ( beyaz çizginin mavi çizgiye oranı )
İNSAN YÜZÜNDE ALTIN ORAN


İnsan yüzünde de birçok altın oran vardır. Ancak bunu elinize hemen bir cetvel alıp insanların yüzünde ölçüler almayı denemeyin. Çünkü bu oranlandırma, bilim adamları ve sanatkarların beraberce kabul ettikleri "ideal bir insan yüzü" için geçerlidir. Örneğin üst çenedeki ön iki dişin enlerinin toplamının boylarına oranı altın oranı verir. İlk dişin genişliğinin merkezden ikinci dişe oranı da altın orana dayanır. Bunlar bir dişçinin dikkate alabileceği en ideal oranlardır. Bunların dışında insan yüzünde yer alan diğer bazı altın oranlar şöyledir:

Yüzün boyu / Yüzün genişliği,
Dudak- kaşların birleşim yeri arası / Burun boyu,

Yüzün boyu / Çene ucu-kaşların birleşim yeri arası,

Ağız boyu / Burun genişliği,

Burun genişliği / Burun delikleri arası,

Göz bebekleri arası / Kaşlar arası.
Bunlar Mona Lisa tablosunda uygulanmıştır !!!
DNA'da Altın Oran

Canlıların tüm fiziksel özelliklerinin depolandığı DNA molekülü de altın orana dayandırılmış bir formda yaratılmıştır. DNA düşey doğrultuda iç içe açılmış iki sarmaldan oluşur. Bu sarmallarda her birinin, bütün yuvarlağın içindeki uzunluğu 34 angström, genişliği 21 angström'dür (1 angström; santimetrenin yüz milyonda biridir). 21 ve 34 art arda gelen iki Fibonacci sayısıdır, ayrıca 34/21  Altın Oranı verir.
Mimaride Altın Oran
Doğanın bu düzenini bilenler onu kullanmış ve ona uyan bir “ahenk” yaratmaya çalışmışlardır.

Leonardo da Vinci ve Corbusier tasarımlarını yaparken altın orana göre belirlenmiş insan vücudunu ölçü almışlardır.
İşte Böyle:

Türk mimarisi ve sanatı da altın orana ev sahipliği yapmıştır. Mimar Sinan'ın da birçok eserinde altın oran görülmektedir. Mesela Süleymaniye ve Selimiye Camileri'nin minarelerinde bu oran görülmektedir. Türk mimarisi ve sanatı da altın orana ev sahipliği yapmıştır: Konya'da Selçukluların inşa ettiği İnce Minareli medresenin taç kapısı, İstanbul'daki Davut Paşa Camisi, Sivas'ta Mengüçoğulları'dan günümüze miras kalan Divriği Külliyesi genel planlarından kimi ayrıntılarına dek altın oran kendini göstermektedir.



Eski Yunan Uygarlığında da altın dikdörtgen birçok yapıda kullanılmıştır. İ.Ö. 430 ve ya 440 yıllarında tanrıça Athena için yapılmış olan Partenon TAP, uzunluğu genişliğinin kök 5 katı olan bir dikdörtgen üzerine inşa edildiği anlaşılmaktadır. Ayrıca tapınakta daha başka altın dikdörtgenler de göze çarpmaktadır (altın dikdörtgen,kenarlarının oranı altın oran olan dikdörtgenlerdir).
Doğanın bu sırlarını bilen ve inceleyen Eski Mısırlılar piramitleri bu ölçülere uygun yapmışlar:karışık bir geometrik çözümdür Ama sonuçta her bir piramitin tabanının yüksekliğine oranı yine altın oranı veriyor.
Sırası gelmişken Piramitler hakkında azıcık bilgi verelim:
İşçilerin olağanüstü bir çabayla günde 10 metreküp taşı üst üste koyduklarını kabul edersek Keops piramidinde yer alan yaklaşık 2.5 milyon metreküp taş, 250.000 gün, yani yaklaşık 664 yılda yerleştirilebiliyor. Oysa piramitler 20 ila 30 yıl arasında bir sürede tamamlanmıştır.

Piramit dev bir güneş saatidir. Ekim ortasıyla Mart başı arasında düşürdügü gölgeler mevsimleri ve yılın uzunluğunu gösterirler.Piramiti çeviren taş levhaların uzunluğu bir günün gölge uzunluğuna eşittir.Bu gölgelerin taş levhalar üstünde gözlenmesiyle günün 0,2419 bölümünde yılın uzunluğu yanlışsız olarak saptanabilir.

Keops piramidinin yüksekliğinin 1 milyarla çarpımı yaklasık olarak güneşle dünyamız arasındaki mesafeyi verir. (149.504.000km)

Keops Piramidinin Taban çevresi, yüksekliğinin 2 katına bölünürse pi=3.14 sayı bulunur.

Piramitlerin üzerinden geçen meridyen karaları ve denizleri tam iki eşit parçaya böler.

Piramit, kimin adına yapıldıysa, onun bulunduğu odaya, yılda sadece 2 kez güneş girmektedir.
Bunlar da onun doğduğu ve tahta çıktığı günlerdir.

Piramitlerin içerisinde ultra sound, radar, sonar gibi cihazlar çalışmaz.

Gize'deki üç piramit aralarında bir Pisagor üçgeni olacak sekilde düzenlenmişlerdir.Bu üçgenin kenarlarının birbirlerine göre oranıi 3:4:5'dir.

Büyük Piramit'le dünyanin merkezi arasindaki uzaklık, Kuzey kutbuyla arasındaki uzaklığa eşittir ve ayrıca kuzey kutbuyla dünyanın merkezi arasındaki uzaklığa eşittir.

9 Mart 2010 Salı

Çok ilginç...


ÇOK İLNİGÇ 
                                     
Bir ignliiz üvnsertsinede ypalın arşaıtramya gröe,
kleimleirn hrfalreiinn hnagi srıdaa yzalıdkılraı ömneli dğeliimş.
Öenlmi oaln brinci ve snonucnu hrfain yrenide omlsaımyış.
Ardakai hfralerin srısaı krıaşık oslada ouknyourumş.
Çnükü kleimlrei hraf hraf dğeil btüün oalark oykuorumuşz.
Bakın nasıl da düzgün okudunuz, ilginç değil mi?

18 Şubat 2010 Perşembe

Moses Mendelssohn hiç yakışıklı bir adam değildi.

Moses Mendelssohn hiç yakışıklı bir adam değildi. Çok kısa boyunun olmasının yanı sıra, çok garip bir de kamburu vardı. Moses Mendelssohn, günün birinde Hamburg da yaşayan bir işadamını ziyarete gitti. 

İşadamının, Frumtje adında çok güzel bir kızı vardı. Moses, bu güzel kıza umutsuz bir aşkla tutuldu. Fakat güzel kız onun çirkin görüntüsünden ürkmüştü. O nedenle, değil onun sevgisine karşılık vermek, yüzüne bile bakmak istemiyordu.

Ayrılma zamanı geldiğinde Moses, güzel kızın üst kattaki odasına çıktı ve tüm cesaretini toplayarak onunla son kez konuşma girişiminde bulundu. Kızın güzelliği öylesine olağanüstüydü ki, bir an için onun cennetten geldiğini bile düşündü.
Fakat kızın, başını kaldırıp da yüzüne bakmamaktaki direnci, Moses i çok üzdü. Güçlükle başarabildiği konuşması sırasında çirkin aşık, bu güzel kıza bir soru sordu: "Evliliklerin kutsal bir özelliği olduğuna inanır mısınız?" dedi.

"Elbette" diyerek yanıtladı güzel kız ve gözlerini yine kaldırmayıp Moses in yüzüne yine bakmadan, kendi de ona bir soru sordu: "Peki ya siz?"dedi."Siz inanır mısınız buna?"

Moses bir an bile duraksamadı: "Evet,ben de inanırım" dedi ve ekledi: "Biliyor musunuz? Her erkek çocuğu doğduğunda Tanrı,onun aşık olup evlenmek isteyeceği kızı belirlermiş. Benim doğumumda da, benim aşık olup evlenmek istediğim kız belirlenmiş ve bana Senin karın kambur olacak demiş.O zaman ben bir istekte bulunmuşum Tanrı dan.

Tanrım, kambur bir kadın bir trajedi olur. Lütfen onun kamburluğunu bana ver ve onu güzel bir kadın yap demişim." Moses in bu sözlerinden sonra Frumtje gözlerini yerden kaldırdı, onun gözlerinin içine baktı ve elini uzatIp, Moses in elini tuttu.Ve daha sonra da onun, sevgili eşi oldu.

Bu anlatılanlar bir "peri masalı" değil, ünlü Alman besteci Mendelssohn un büyükbabası ile büyükannesinin evlenmelerinin öyküsüdür.

Bu hayat denen yolculukta Birlikte yol almaktayız. Birbirimizi kollayıp, güç ve güven paylaşmalıyız.

Duvardaki çatlaktan bakan fare, çiftlik sahibi ile karisinin
bir paket açtıklarını gördü.
.
"İçinde yiyecek mi var?'" derken - - -
Bir baktı ki fare kapanı!

Hemen bahçeye koşup, alarmı verdi :

Evde kapan var!
Evde kapan var!'

Tavuk gıdaklayıp, kafayı kaldırdı ve,
'Bay fare", bu sizin için ciddi
bir sorun olsa da şahsen, beni ilgilendiren
bir tarafı yok ne yazık ki! .
Fare donup bu sefer domuzcuğa, "Evde kapan var,
evde kapan var"! dedi.

Domuzcuk konuyla ilgilendi ama kendi hesabına
'Üzgünüm bay fare, vah, vah emin ol senin için dua edeceğim" dedi.

Fare bu kez öküze yöneldi:
"Evde kapan var!"
"Evde kapan var!" diye bağırdı nefes nefese.

Öküz: 'Wow, Bay Fare, Senin için üzüldüm,
ama burnumu sokacağım bir şey değil.' dedi.
E farenin de başını eğip,
gitmekten başka çaresi kalmamıştı...
yalnızlık ve terk edilmişlik hisleri içinde,
fare kapanı ile artik....tek basına başa çıkmaya çalışacaktı!.
***
O aksam evde, alışılmamış bir ses duyuldu.
Sanki bir kapan, avının üzerine kapanmıştı.

Sese kosan cifçinin karisi, karanlıkta kapana,
zehirli bir yılanın kuyruğu kaptırdığını görmemiş.
Yılan da onu ısırmıştı..

Çiftçi karisini hastaneye koşturdu, Karisi eve ateşli dondu.

E ateşli insana ne verilir?? sıcacık bir tavuk çorbası!!!.
Tavuk acilen pişirilmiş!

Ama kadın hala iyileşmiyormuş, Eee... eş dost ahbap, gelince hasta ziyaretine,
çiftçi de sofraya domuzcuğu çıkarmak zorunda kalmış!!!.


Ama çiftçinin karisi iyileşmemiş; ölmüş!!!!!.

Aman ne kalabalık gelmiş cenazeye, ne kalabalık!!!

Bu sefer de konukları, doyurmak için kesilen öküz olmuş....
Fareye de olan biteni deliğinin ardından izlemek kalmış!....
***
Onun için bir daha, seni ilgilendirmeyen bir sorun
karşına çıkarsa... bir düşün!!! ----
Birimiz tehdit altındaysak, hepimiz risk altındayız.

Bu hayat denen yolculukta Birlikte yol almaktayız..
Birbirimizi kollayıp, güç ve güven paylaşmalıyız.